Osmanlı Devleti’nin iki resmî bayramı vardı: Iyd-i Fıtr, Ramazan ve Iyd-ı Edhâ, Kurban Bayramı. Osmanlı İstanbul’unda bayramlar ayrı bir şenlik havasında kutlanırdı. Fatih Sultan Mehmet Han bir nizamnâme tesis ettirerek bayram ve sair şenlik günlerinin kutlanma usullerini tayin etmişti.
Tanpınar: Çocuk, Bayram Günlerinin Tek Hâkimiydi!
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kalemi, İstanbul’un bayram âdet ve eğlencelerine genel bir perspektif sunar: “Eski İstanbul bayramları çok başka türlü idi. Bayram sabahı güneş bile başka türlü, adeta ruhani doğardı. Çünkü eski hayatımızda takvim semavi bir şeydi. Şehir, daha birkaç gün önceden bayrama hazırlanırdı. Eğer gelen şeker bayramı ise bu, sadece bayram yerlerinin hazırlanmasından ibaret kalır, Ramazan’ın hususi hayatı, şenlikleri birden bire bayrama çevrilirdi. Dolaplarıyla, atlıkarıncalarıyla, gümüş kırbaçlı, Çerkez eyerli pırıl pırıl atlarıyla, bin türlü sürprizleriyle bayram yerleri şehre gündelik hayatından çok başka, çok renkli bir görünüş verirdi. Çocuk bu günlerin tek hâkimiydi.”İstanbul’da Ramazan Bayramı yaklaşmazdan 10 gün önce bayram alış-verişlerine başlanır, hane halkına yeni elbiseler diktirilir, kahyâdan divan efendisine ve ahçılara kadar tüm konak ahalisinin bayram bohçaları hazırlanırdı. Ramazan bayramının arefe gününde Divan-ı Hümâyûn çavuşlarından Duacı Çavuş, sarayda yapılan arefe merasimlerinde dua eder, duanın akabinde padişahın bahşişini alırdı. Osmanlı asırlarında hilâl gözetlenirdi. Bu meyanda Ramazan bayramı hilâli gözetlenir, hilâl görülürse bayram ilan edilir, görülemezse oruca devam edilirdi. Bayram ilânı arefe günü akşam namazından sonra yapılır, toplar atılır, davulcular cadde ve sokakları dolaşarak bayramı duyururdu. Bayram gecelerinde minareler, evler, dükkânlar kandil ve fenerle aydınlatılır, şehre ulvî bir hava gelirdi. Bayram geceleri ihyâ edilirken evlerdeki küçük çocuklar bayram namazına götürülmeleri için babalarına özel hatırlatmalarda bulunurdu. Bayram günü sabah namazından önce kadim şehrin müezzinleri birbiri ardına temcit ve ilahiler okurdu. Ramazan bayramı günü bayram namazı çıkışında mahalle bekçileri davullarını ellerine alır, tokmağı davula aşk edip maniler söyleyerek halkın bahşişlerine talip olurdu:
Edirne den geldim beri/Abdal oldum giydim deri
Benden haber sorarsanız/Severim lokum şekeri
Geze geldim, geze geldim/İnci mercan dize geldim
Komşularım bayram günü/Arzulayıp size geldim
Davulumun ipi ilmek/Sırtımda kalmadı gömlek
Bahşişimi çokça verin/Hak müyesser etsin gülmek
Çocuklara Mendil, Yaşlılara Şeker ve Meyve Takdim Edilirdi.
Camileri lebaleb dolduran müminler bayram namazı bittikten sonra caminin içinde birbirleriyle bayramlaşırlardı. Konu-komşu birbirini ziyaretle bayramlarını tebrik ederdi. Bayramlarda büyüklerin ellerini öpmeye gelen çocuklara mendil hediye edilir, yaşlılara şeker ve meyve takdim edilirdi.
Muâyede-i Hümâyûn
Osmanlı sarayının en görkemli kutlamaları Ramazan ve Kurban bayramlarında yaşanırdı. Padişah, halife sıfatıyla tahta oturarak bayram namazından önce kutlamaları kabul ettikten sonra ‘mevkib-i hümâyun’ ismi verilen büyük bir alayla maiyetindekilerle birlikte Hırka-ı Saâdet Dairesi’nde ya da Sünnet Odası’nda Ramazan bayramı namazını eda edip Revan Köşkü’ne geçerdi. Aynı usul, kurban bayramında da tatbik edilir, padişah ile bayramlaşmaya ‘Muâyede-i Hümâyûn’ denilirdi. Sadrazam, Şeyhülislâm, askerî, sivil ve ilmiye sınıfına mensup yüzlerce kişi protokoldeki konumlarına göre elini ya da eteğini öperek padişahla bayramlaşırdı.
İstanbul Halkı Bayram Günlerinde Sevinci ve Hüznü Bir arada Yaşardı.
Ramazan günlerinin gecelerini ibadet, gündüzlerini oruçla geçiren İstanbul halkı bayram günlerinde sevinç ve hüznü bir arada yaşardı. Ramazan’dan ayrılmanın hüznü yerini bayramın neşesine bırakırken gönüllerde tatlı bir burukluk belirir, bayramlarda eş dost, akraba ziyaret edilirdi.
Bayramlarda dargınlar barışır, kimsesizler, yetimler ve dullar unutulmaz, bayramlık elbiseleri ve hediyeleri alınarak bayram öncesinde takdim edilirdi.
İstanbul’a bayram sabahlarında ayrı bir lahuti iklim hâkim olurdu. Camiler, avlularına kadar müminlerle dolar, namazdan sonra İstanbullular birbirleriyle bayramlaşır, eş, dost, akraba ziyaret edilirdi. Tekkelere gidilerek üstad-ı kirâmın eli öpülür, diriler kadar hâmûşân da hatırlanır, mezarlıklar, türbeler ziyaret edilir, hastaların hayır duaları alınırdı.
Bayram günlerinde Üsküdar, Galata, Kadıköy, Beyoğlu, Kasımpaşa ve Beşiktaş meydanlarında bayram yerleri kurulurdu. İstanbullular buralarda hem bayramlaşır, hem de eğlenirdi. Etrafı çadırlarla çevrilen bayram meydanlarında “gün”, adeta hokkabazlar, meddahlar ve ip cambazları için “doğardı.”
Bayram En çok Çocuklar İçin Gelirdi.
Eski İstanbul gravürlerinde dev salıncaklarda sallanmakta olan pîr-i fâniler de tasvir edilmekle birlikte bayram en çok çocuklar için gelirdi. Çocuklar grup halinde komşularını, akrabalarını ziyaret eder, el öpen çocuklara küçük keseler içerisinde kuruşlar, çeyrekler, keten mendiller, kız çocuklarına oyalı, işlemeli ipek mendiller verilirdi. Bayram yerlerinde kurulan büyük kayıklarda, dev tahtırevan ve salıncaklarda çocuklar aileleri ile birlikte eğlenirdi. Çocuklar bayram yerlerinde macuncuların, şerbetçilerin, düdükçülerin, oyuncakçıların, muhallebicilerin ve köftecilerin tezgâhlarının önünde toplanarak bayram harçlıklarını tablalarına bırakırdı.
Topkapı Sarayı’nda Bayram Büyük Bir Coşkuyla İdrak Edilirdi.
Bayram, Topkapı Sarayı’nda da büyük bir coşkuyla idrak edilirdi. Bayram günü vezirler, devlet ve askerî erkân saraya giderek padişahla bayramlaşırdı. Devlet ricâlinin padişah ile bayramlaşmasına “Rikâb-ı Hümâyun Resmi” denilirdi. Padişahla bayramlaşacak olan tüm devlet ricâli sabah erken saatlerde merasim elbiselerini giyerek saraya giderdi. Padişahla bayramlaşıldıktan sonra merasimde yer alanlar, hâne halklarıyla bayramlaşmak için evlerine, konaklarına giderek, hanımları, çocukları, gelinleri, damatları ve torunlarıyla bayramlaşırdı. Evlatlar el, gelinler etek öperdi. Daha sonra konak görevlileri bayram tebriklerini etek öperek iletir, tebrik için gelenlere saatler, elmas iğneler, yüzükler, kırmızı keseler içerisinde bayram akçeleri takdim edilirdi. Bayram günlerinde yeniçerilere pilav ve zerde ikram edilirdi. Bayram tebrikleri üç gün boyunca devam eder, ilk gün en yakınlar birbirlerini ziyaret eder, ikinci gün memurlar ziyaretlere gelir, üçüncü gün de konu komşu bayram tebriğine gelirdi. Ramazan Bayramı’nın birinci gününde gün ortasında Topkapı Sarayı’ndan, Tophane’den ve Kâğıthane’den top atışları yapılır, Sarayburnu’na yirmi dört adet kadırga indirilirdi.
Gerlach: Salıncağa Binmenin Ücreti Bir Akçeydi.
Alman seyyahı Gerlach, İstanbul’da geçirdiği Ramazan ayının 23 Ocak 1574 günü tamamlandığında ertesi gün Müslüman ahalinin bayram sevincini şu cümlelerle anlatıyor: “Minareleri aydınlatan tüm kandiller kaldırılmış. Tüm gece boyunca insanlar sokaklarda dolaşıp alışveriş yapmışlar. Ertesi gün Ramazan Bayramı’ydı. Bayram üç gün sürdü. Bu süre içinde herkes en iyi giysilerini giydi, yürüyerek ya da arabalarla gezintiye çıktılar. Herkes birbirine sokaklarda elma, ekmek sundu. En sevilen eğlenceler salıncakta sallanmak ve dönme dolaba binmekti. Birçok sokakta ve meydanda dört ayaklı çerçevelere salıncaklar kuruldu. Bu çerçeveler yeşilliklerle, portakal ve narla süslenmişti. Salıncağa binmenin ücreti bir akçeydi. Müzisyenler davul ve zurna çalarken, iki kişi de müşteriyi sallıyor, müşteri de bu arada en yükseğe vardığında meyveleri koparmaya çalışıyordu. Dönme dolaplar dev tekerleklerdi ve dikey olarak dönüyorlardı. Bunları insanlar döndürüyordu. Kenarlardan sarkan oturaklardaki insanlar bunlarla sokaklara yuvarlanıyordu. Bir akçe karşılığında, isteyene koku sıkanlara da rastlamak olasıydı.”
M. Halid Bayrı: Bayramda Asıl Hatırı Sorulanlar Fakir Yakınlardır.
Folklor araştırmacısı, yazar M. Halid Bayrı, İstanbul Folkloru isimli kitabında “Bayramlarda gelinlere ve damatlara hediye verilmesi de umumi bir âdettir. Bu hediyeler birkaç iç çamaşırı, dış gömleği, boyun bağı, çorap, bir kat elbiselik kumaş, elmas yüzük ve iğne gibi şeylerdir. Bayram ziyaretleri bayram ayı Şevval’in sonuna kadar devam eder. Bayramda asıl hatırı sorulanlar fakir yakınlardır. Bunları ziyaret etmek aynı zamanda sevap sayıldığı için bayram yaklaştığı zaman bunların çocuklarına bir kat elbise, ayakkabı ve çorap gibi hediyeler gönderilmesi ihmâl olunmaz.” cümleleriyle bayram âdetlerine değiniyor.
Kaynakça
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul, 1989, S. 159, Necdet Sakaoğlu, Nuri Akbayar, Osmanlı Dünyasından Yansımalar, Creative Yayıncılık, İstanbul, 2000, S. 55-64, Metin And, 16. Yüzyılda İstanbul, Kent, Saray, Günlük Yaşam, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2011, S. 235, Mehmet Halit Bayrı, İstanbul Folkloru (2. Cilt), Devlet Tiyatroları İç Eğitim Dizisi, Ankara, 1986, S. 58-65, Musahipzade Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992, S. 120-123, Tarihî İstanbul, Yeni İstanbul Yayınları, İstanbul, S. 123, Bayrı, Mehmet Halit, İstanbul Folkloru (2. Cilt), Devlet Tiyatroları İç Eğitim Dizisi, Ankara: 1986, s. 57,, Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri, Haz. Prof. Dr. Kâzım Arısan, Duygu Arısan Günay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1995, S. 261-266, Sadri Sema, Eski İstanbul Hatıraları, Haz. Ali Şükrü Çoruk, Kitabevi, İstanbul, 2002, S. 353-355, Esad Efendi, Osmanlılarda Töre ve Törenler, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1979, S. 70-74.
Görseller
- Osmanlı’da Bayram Alayı-İbrahim Ethem Gören Fotoğraf Arşivi
- Şerefü’l-Bedr bi-Zıyâi Leyleti’l-Kadr-Bedreddin el-Irâkî el-Mâlikî, TYEK, Süleymaniye YEK, Laleli 584.
- Fazîlet-i Savm-ı Şehr-i Ramazân-Nahîfî, Mehmed Süleyman b. Abdurrahman b. Sâlih el-İstanbulî el-Mevlevî (ö. 1738) TYEK, Süleymaniye YEK, Mihrişah Sultan 399.
İbrahim Ethem Gören/26.03.2025/Yazı No: 443